ablegen
{v}
[Zeugnis: legte ab, hat abgelegt]
|
kendisi hakkında bilgi vermek
|
|
der
Adressat
{sub}
{m}
|
kendisine gönderilen
|
|
allein verantwortlich sein
{v}
|
kendisi sorumlu olmak
|
|
alleinberechtigt
|
kendisi yetkili
|
|
angepumpt
[er wurde~]
|
kendisinden ödünç alındı
|
|
das
Auskunftsverweigerungsrecht
{sub}
{n}
[Juristisch,bei Gefahr egener strafrechtlicher Verfolgung]
|
kendisinin ceza görme tehlikesi halinde bilgi verme hakkı
|
|
der
Eigendampferzeuger
{sub}
{m}
|
kendisi buhar üreten
|
|
das
Einfühlen
{sub}
{n}
[sich]
|
kendisini bir başkasının durumuna koyabilme
|
|
einfühlen
{v}
[sich]
|
kendisini bir başkasının durumuna koyabilmek
|
|
eingestandenermaßen
{adv}
|
kendisi de söylediği gibi
|
|
er lebt für sich
|
kendisi için yaşıyor
|
|
er lässt mit sich reden
|
kendisi ile konuşulabilir
|
|
er übernahm es selbst
|
kendisi devralmıştı
|
|
es schien eher ein Eigentor zu sein
|
kendisi zarara uğramış gibi görünüyordu
|
|
etwas für sich gepachtet haben
{v}
|
kendisi için kiralamış olmak
|
|
freie Hand haben
{v}
[etwas alleine entscheiden können]
|
kendisi bağımsız karar verebilmek
|
|
für eigene Zwecke abzweigen
{v}
|
kendisi içina yırmak
|
|
für sich
|
kendisi için
|
|
für sich gewinnen
|
kendisi için kazanmak
|
|
für sich in Anspruch nehmen
{v}
|
kendisi için kullanmak
|
|
für sich lesen
|
kendisi için okumak
|
|
für sich prüfen
|
kendisi için incelemek
|
|
für sich selbst
|
kendisi için
|
|
für sich selbst sprechen
{v}
|
kendisi için konuşmak
|
|
für sich selbst sprechend
|
kendisi için konuşan
|
|
für sich zu gewinnen versuchen
{v}
|
kendisi için kazanmaya çalışmak
|
|
gesicherter Konkursgläubiger
{sub}
{m}
|
kendisine güvence verilmiş iflas alacaklısı
|
|
das
Insichgeschäft
{sub}
{n}
|
kendisi ile işlem
[vekilin kendisi ile yahut hukuki işlemin iki tarafını da temsil ederek yaptığı işlem (BGB § 181)]
|
|
der
Legatar
{sub}
{m}
[Rechtswissenschaft]
|
kendisine belirli mal vasiyet edilen kişi
|
|
die
Legataren
{sub}
{pl}
[Rechtswissenschaft]
|
kendisine belirli mal vasiyet edilen kişiler
|
|
die
Legatarin
{sub}
{f}
[Rechtswissenschaft]
|
kendisine belirli mal vasiyet edilen bayan
|
|
mit sich
|
kendisiyle
|
|
mit sich selbst in Widerspruch
|
kendisiyle çelişkide
|
|
mit sich selbst nicht eins sein
{v}
|
kendisiyle barışık olmamak
|
|
mit sich selbst uneins sein
{v}
|
kendisiyle barışık olmamak
|
|
mit sich selbst unzufrieden
|
kendisinden hoşnut değil
|
|
mit sich und der Welt im Reinen
|
kendisi ve dünyası ile barışık
|
|
mit sich und der Welt zufrieden sein
{v}
|
kendisi ve etrafından memnun olmak
|
|
nicht selbst zielsuchend
|
kendisi hedef aramayan
|
|
der
Prahler
{sub}
{m}
|
kendisiyle övünen
|
|
die
Prahler
{sub}
{pl}
|
kendisiyle övünenler
|
|
die
Prahlerin
{sub}
{f}
[weiblich]
|
kendisiyle övünenler
|
|
der
Prahlhans
{sub}
{m}
|
kendisiyle övünen
|
|
die
Primärzahl
{sub}
{f}
[Primzahl]
|
kendisine ve 1 e bölünebilen sayı
|
|
rechthaberisch
[unnachgieging]
|
kendisinin haklı olduğunu ileri sürme
|
|
reinversetzen
[sich~: in etwas versetzen]
|
kendisini herhangi birinin yerine koymak
|
|
der
Sachverwalter
{sub}
{m}
|
kendisine mal veya para emanet edilen kişi
|
|
Schatten seiner, ihrer selbst
|
kendisinin gölgesi
|
|
seine Krallen zeigen
|
kendisini savunmak
|
|
seines gleichen
|
kendisi gibisi
|
|
seinesgleichen, ihresgleichen suchen
{v}
|
kendisi gibisini bulmak
|
|
allein auf weiter Flur
{sub}
{f}
|
geniş salonda kendisi
|
|
derselbe
{adv}
|
ta kendisi
|
|
derselbe
{adv}
[Pronomen]
|
bizzat kendisi
|
|
er selbst
|
o kendisi
|
|
höchstpersönlich
{adv}
|
bizzat kendisi
|
|
Intelligenz in Person
{sub}
{f}
|
akıllının ta kendisi
|
|
leibhaftig
{adj}
|
ta kendisi
|
|
nackte Wahrheit
|
gerçeğin ta kendisi
|
|
pure Wahrheit
{sub}
{f}
|
gerçeğin ta kendisi
|
|
reine Wahrheit
|
gerçeğin ta kendisi
|
|