11 direkte Treffer gefunden für: Rast


77 indirekte Treffer gefunden für: Rast

Deutsch Türkisch
abwarten {v} [wartete ab, hat abgewartet] rast getirmek
Addition von Zufallsvariablen {sub} {f} rastgele değişkenlerin toplamı
akzidentell rastlantısal
die Akzidenzien {sub} {pl} rastlantılar
Anquasseln [ugs.: ungeniert ansprechen] rastgele laf atma
anquasseln {v} [ugs.: ungeniert ansprechen] rastgele laf atmak
das Antimon {sub} {n} rastik taşı
antreffen {v} rastlamak
antreffend {adj} rastlayan
arbiträr {adj} rastgele
auf gut Glück {ugs.} rastgele
auf gut Glück rastgele
auf gut Glück raten rastgele tahmin etmek
aufgetroffen [er, sie, es hat~] rastladı
aufs Geratewohl rastgele
der Augenbrauenstift {sub} {m} rastik
die Augenliderschminke {sub} {f} rastık
ausweichen {v} [jemanden meiden] rastlamamaya bakmak
begegnen {v} [begegnete, hat begegnet] rast gelmek
begegnen {v} [jemanden zufällig treffen] rastlamak
begegnend {adj} rastlayan
begegnet [er, sie, es~] rast geliyor
begegnete [er, sie, es~] rastlamıstı
die Begegnung {sub} {f} rastlama
die Begegnung {sub} {f} rastlantı
beliebig {adj} rastgele
beliebig gewählt {adj} rastgele seçilmiş
beliebig lang {adv} rastgele sınırsız uzun
beliebig oft {adv} rastgele sınırsız sık
die Beliebigkeit {sub} {f} rastgelelik
betreffen {v} [es betrifft, betraf hat betroffen] rast gelmek
der Bonheur {sub} {m} rastlantı
dem Zufall vertrauen {v} rastlantıya güvenmek
dem Zufall vertrauen {v} rastlantıya inanmak
der erste Beste rastgele biri
die Direktzugriffsmethode {sub} {f} rastgele erişim metodu
der Direktzugriffsspeicher {sub} {m} rastgele erişimli bellek
drauflos feuern {v} rastgele ateş etmek
drauflosschießen {v} rastgele ateş etmek
durch einen unglücklichen Zufall rastgele bir şanssızlık ile
durch reinen Zufall rastlantı yoluyla
durch Zufall rastlantı eseri
durcheinanderschreien {v} rastgele bağırıp çağırmak
eine Gelegenheit beim Schopf fassen {v} rastgele gelen bir fırsatı değerlendirmek
entgegenkommen {v} rastgelmek
entgegenkommen {v} rastlaşmak
entgegenlaufen {v} rastgelmek
er hat zufällig einen alten Freund getroffen rastgele eski bir arkadaşıyla karşılaştı
erste Beste rastgele
der Eventualfall {sub} {m} rastlantısal durum
fand auf [er, sie, es~] rastgele bulmuştu
10 Minuten Rast 10 dakika mola
abgegrast {ugs.} sömürülmüş
abgegrast otu bitmiş mera
abgegrast otu bitmiş otlak
angefräst frezelenmiş
ausgefräst frezelenmiş
äquivalenter Kontrast {sub} {f} eşdeğer karşıtlık
begrast {adj} çayırlı
betonter Kontrast {sub} {m} vurgulu zıdlık
der Bildkontrast {sub} {m} görüntü farklılığı
der Bildkontrast {sub} {m} görüntü karşıtlığı
der Bildkontrast {sub} {m} resim kontrastı
der Doppelkontrast {sub} {m} çift zıdlık
der Dürrast {sub} {m} ince dal
der Farbkontrast {sub} {m} renk zıdlığı
der Flächenkontrast {sub} {m} yüzey karşıtlığı
gefräst {adj} freze edilmiş
der Gegensatz {sub} {m} [Widerspruch] kontrast
gerast [er, sie, es ist~] hızla sürdü
gerast [er, sie, es ist~] çılgın gibi gitti
grast [er, sie, es~] (hayvan) otluyor
hat Loch ausgefräst [er, sie, es~] freze ile delik açtı
der Helligkeitskontrast {sub} {m} aydınlık zıdlığı
der Kontrast {sub} {m} karşıtlık
der Kontrast {sub} {m} [großer Unterschied] büyük fark
der Kontrast {sub} {m} aykırılık
0.005s