als
{adv}
[manchmal]
|
olduğu zaman
|
|
auf der Stelle stehen bleiben
{v}
|
olduğu yerde durmak
|
|
auf der Stelle treten
{v}
|
olduğu yerde saymak
|
|
die
Beschönerung
{sub}
{f}
|
olduğundan daha güzel gösterme
|
|
beschönigend
{adj}
|
olduğundan daha güzel gösteren
|
|
Bleib so wie du bist!
|
Olduğun gibi kal!
|
|
Bleib, wo du bist!
|
Olduğun yerde kal!
|
|
buchstäblich
{adj}
|
olduğu gibi
|
|
dahintrotten
{v}
|
olduğu yerde çürümek
|
|
daliegen
{v}
|
olduğu yerde bulunmak
|
|
daliegen
{v}
|
olduğu yerde yatmak
|
|
dareinfinden
{v}
[fand darein, habe dareingefunden]
|
olduğu gibi kabul etmek
|
|
das ist mehr Schein als Sein
|
olduğundan daha iyi görünmek
|
|
dogmatisch
{adj}
|
olduğu gibi kabul edilen
|
|
dogmatisieren
{v}
[ich dogmatisierte, ich habe dogmatisiert]
|
olduğu gibi kabul etmek
|
|
dran glauben müssen
{v}
{ugs.}
|
olduğu gibi kabullenmek
|
|
eine Beschönigung zulassen
{v}
|
olduğundan daha iyi göstermeye göz yummak
|
|
es dabei belassen
|
olduğu gibi bırakmak
|
|
es nehmen, wie es kommt
|
olduğu gibi kabul etmek
|
|
etwas besser so lassen wie es ist
|
olduğu gibi bırakmak daha iyi
|
|
etwas so lassen, wie es ist
|
olduğu gibi bırakmak
|
|
fiel zusammen
[er, sie, es~]
|
olduğu yere yığılmıştı
|
|
für tot erklärt
|
öldüğü açıklandı
|
|
fürliebnehmen
{v}
|
olduğu gibi kabul etmek
|
|
hindeuten
{v}
|
olduğunu göstermek
|
|
hochschnellen
{v}
|
olduğu yerden fırlamak
|
|
hochschnellend
{adj}
|
olduğu yerden fırlayan
|
|
ich bin wie ich bin
|
olduğum gibiyim
|
|
idealisieren
{v}
|
olduğundan çok daha iyi görmek
|
|
die
Idealisierung
{sub}
{f}
|
olduğundan daha iyi görme
|
|
im Istzustand zu verwenden
|
olduğu durumda kullanılır
|
|
im Istzustand zu verwenden
|
olduğu gibi kullanılabilir
|
|
im Istzustand zu verwenden
|
olduğu gibi kullanılacaktır
|
|
in sich zusammenfallen
{v}
[zusammenbrechen]
|
olduğu yere yığılıp kalmakin aller Öffentlichkeit
|
|
in sich zusammensacken
{v}
[zusammenbrechen, zusammenfallen]
|
olduğu yere yığılmak
|
|
Komm so wie du bist!
|
olduğun gibi gel!
|
|
liegen bleiben
{v}
[Gegenstand]
|
olduğu yerde kalmak
|
|
liegen bleiben
{v}
|
olduğu yerde yatmak
|
|
der
Möchtegern
{sub}
{m}
|
olduğundan daha farklı görünmek isteyen kimse
|
|
schaukeln
{v}
[schaukelte, hat geschaukelt]
|
olduğu yerde sallanmak
|
|
schminken
{v}
[schminkte, hat geschminkt]
|
olduğundan güzel göstermek
|
|
sich dareinfinden
{v}
|
olduğu gibi kabul etmek
|
|
solange
|
olduğu sürece
|
|
stecken lassen
{v}
|
olduğu yerde bırakmak
|
|
stehen lassen
{v}
[nicht wegbewegen]
|
olduğu yerde bırakmak
|
|
die
Totgesagte
{sub}
{f}
|
öldüğü söylenen
|
|
die
Totgesagte
{sub}
{pl}
|
öldüğü söylenenler
|
|
der
Totgesagter
{sub}
{m}
|
öldüğü söylenen kişi
|
|
totsagen
{v}
|
öldüğünü söylemek
|
|
trampeln
{v}
[auf der Stelle]
|
olduğu yerde tepinmek
|
|
das
Understatement
{sub}
{n}
|
olduğundan daha küçük göstererek anlatma
|
|
anthropogen
{adj}
|
insanların neden olduğu
|
|
geburtenschwach
{adj}
|
doğumun az olduğu
|
|
geburtenstark
{adj}
|
doğumun çok olduğu
|
|
schwesterlich
{adj}
|
kız kardeşin sebep olduğu
|
|