die
Ahndung
{sub}
{f}
|
yaptırım
|
|
alles, was du tust
|
yaptığın her şey
|
|
bestellen
{v}
[bestellte, habe bestellt]
|
yaptırmak
|
|
die Suppe auslöffeln
{ugs.}
|
yaptığı hatayı düzeltmek
|
|
die
Durchsetzung
{sub}
{f}
|
yaptırım
|
|
die
Durchsetzungen
{sub}
{pl}
|
yaptırımlar
|
|
die
Durchsetzungskraft
{sub}
{f}
|
yaptırım gücü
|
|
das
Durchsetzungsvermögen
{sub}
{n}
|
yaptırım kabiliyeti
|
|
das
Durchsetzungsvermögen
{sub}
{n}
|
yaptırım yeteneği
|
|
eine Sanktion verhängen
|
yaptırım yapmak
|
|
erledigen lassen
{v}
|
yaptırmak
|
|
geltendmachen
{v}
|
yaptırım uygulamak
|
|
die
Geltendmachung
{sub}
{f}
[rechtswissenschaftlich]
|
yaptırım
|
|
die
Gewalt
{sub}
{f}
|
yaptırım gücü
|
|
hervorgetan
[er, sie, es ist~]
|
yaptıklarıyla göze girdi
|
|
in seinem Element sein
{v}
|
yaptığı işten emin olmak
|
|
jemanden nachahmen
{v}
|
yaptığını aynen yapmak
|
|
der
Machtmissbrauch
{sub}
{m}
|
yaptırım gücünün kötüye kullanılması
|
|
mit seinen Taten prahlen
{v}
|
yaptıkları ile övünmek
|
|
die
Sanktion
{sub}
{f}
|
yaptırım
|
|
die
Sanktionen
{sub}
{pl}
|
yaptırımlar
|
|
sanktioneren
{v}
[sanktionierte, hat sanktioniert]
|
yaptırım etmek
|
|
sanktionieren
{v}
[sanktionierte, hat sanktioniert]
|
yaptırıma bağlamak
|
|
sanktionieren
{v}
[sanktionierte, hat sanktioniert]
|
yaptırımda bulunmak
|
|
sanktioniert
[er, sie, es~]
|
yaptırım ediyor
|
|
sanktionierte
[er, sie, es~]
|
yaptırımda bulunmuştu
|
|
sanktionierte
[sie~]
|
yaptırım etmişlerdi
|
|
sanktionierten
[sie~]
|
yaptırım etmişlerdi
|
|
die
Sanktionierung
{sub}
{f}
|
yaptırımda bulunma
|
|
die
Sanktionsmaßnahmen
{sub}
{pl}
|
yaptırım önöemleri
|
|
der
Sanktionsmechanismus
{sub}
{m}
|
yaptırım mekanizması
|
|
der
Sanktionsverstoß
{sub}
{m}
|
yaptırım kurallarını çiğneme
|
|
die
Sanktionsverstöße
{sub}
{pl}
|
yaptırım kurallarını çiğneme olayları
|
|
seine Taten verantworten
{v}
|
yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmek
|
|
unzurechnungsfähig
{adj}
|
yaptığı işlerden sorumlu olmayan
|
|
verwehen
{v}
[verwehte, hat verweht]
|
yaptırmamak
|
|
verwehren
{v}
[verwehrte, hat verwehrt]
|
yaptırmamak
|
|
was unsere Tätigkeiten betrifft
|
yaptığımız işler hakkında
|
|
zulassen
{v}
[lies zu, hat zugelassen]
|
yaptırmak
|
|
abfälschte
|
topa falso yaptı
|
|
als schiedsrichter fungiert
|
hakemlik yaptı
|
|
angezahlt
|
ilk ödemeyi yaptı
|
|
das System hat ihn zum Sklaven gemacht
|
sistem onu köle yaptı
|
|
deine Hilfe hat viel zu unserem Erfolg beigetragen
|
senin yardımın başarımıza katkı yaptı
|
|
diese junge Frau hatte einen Kaiserschnitt
|
Bu genç kadın sezaryenle doğum yaptı
|
|
entgegengewirkt
[er, sie, es hat~]
|
karşı etki yaptı
|
|
er hat aus Liebe geheiratet
|
aşk evliliği yaptı
|
|
er hat dabei totalen Mist gebaut
{ugs.}
|
çok berbat bir şey yaptı
|
|
er hat eine eloquente Rede gehalten
|
anlamlı bir konuşma yaptı
|
|
er hat es heimlich getan
|
gizlice yaptı
|
|
er hat es in der Tat gemacht
|
gerçektende bunu yaptı
|
|
Er hat es mit dir getan?
|
bunu seninle yaptı
|
|
er hat nur Spaß gemacht
|
sadece şaka yaptı
|
|
er hat sich gedrückt
|
kaçamak yaptı
|
|
er hat sich in drei Sportarten einen Namen gemacht
|
üç spor dalında isim yaptı
|
|
er köpfte zum 1:0 ein
|
kafa golüyle skoru 1:0 yaptı
|
|
er schob den Ball zum 1:0 ein
[Fußballjargon]
|
topu itip skoru 1:0 yaptı
|
|
er tat sein bestes
|
elinden geleni yaptı
|
|
Frau hatte zwei Fehlgeburten
{sub}
{f}
|
kadın iki defa düşük yaptı
|
|
gefaulenzt
[er, sie, es hat~]
|
tembellik yaptı
|
|
gegrillt
[er, sie, es hat~]
|
ızgara yaptı
|
|
gehortet
[er, sie, es hat~]
|
stok yaptı
|
|
geknausert
[er, sie, es hat~]
|
cimrilik yaptı
|
|
geknausert
[er, sie, es hat~]
|
pintilik yaptı
|
|
geknebelt
[er, sie, es hat~]
|
baskı yaptı
|
|